İBRAHİM TATLISES’İN SIR GİBİ SAKLADIĞI TORUNU ORTAYA ÇIKTI!
Uzun süredir kızı Dilam Çıtak ile sorunlarla gündeme gelen İbrahim Tatlıses, bu kez torunu Berfin ile konuşuluyor. Esmer güzelliğiyle dikkatleri üzerine çeken Berfin, sosyal medyada ilgi odağı oldu.
Öte yandan Tatlıses'in kızı Gülşen'den dünyaya gelen torunu Berfin Karakeçeli, Oxford Üniversitesi'ne başvurdu. Harran Üniversitesi Reklamcılık bölümü mezunu olan Berfin Karakeçili eğitimine yurt dışında devam edecek.Berfin Karakeçili'nin Oxford başvurusunun sonucu beklenirken, İbrahim Tatlıses'in yıllar önce sarf ettiği "Urfa'da Oxford vardı da biz mi okumadık" sözleri yeniden gündeme geldi.
"Adam gibi adam. Adamım, hayatta tek geçerim." yanıtını vermişti. Perihan Savaş, Yılmaz Zafer ile büyük bir aşk yaşamış, fakat yakışıklı oyuncunun genç yaşta yakalandığı hastalık sonucu hayatını kaybetmesi ile sarsılmıştı.
Suna Pekuysal annemin arkadaşıydı. Bir gün, "Bu çocukta ışık var. Tiyatroya götüreceğim" demiş. Babam diş doktoruydu, sanata çok düşkündü ve kabul etti. Sanat yaşamım başladı.İlk rolünüz neydi?
Bir çocuk tiyatrosuydu, yaşıtlarım çilek veya limon olmuştu. Ben çok kiloluydum. Tombul ve beyaz olduğum için pamuktan bir bulut rolüne seçilmiştim.
Dominant bir kadındı. Gelenek, göreneklere bağlı, çok sıkı ve tutucuydu. Bacak tüylerimi hatta kaşlarımı bile aldırmazdı. "18 yaşına gel öyle" derdi.
Evet. İkna edemiyordum. Öyle yetişmiş. Oyunculuğa başladığımda da setlerde hep yanımdaydı. Babam daha yumuşaktı. Bir şey için izni hep babamdan alır, anneme söylemezdim.
Ailelerden izin alarak.
Sebebi neydi?
Özgür olacağım sandım. Nişanlanınca ince çorap giyip kaşımı alacağım, arkadaşlarımla buluşacağım sanıyordum. Yanılmışım.
Altı ay. O 22 yaşındaydı ve askeri okulda okuyordu. O dönemin şartlarında okurken evlilik yaparsa askeri okuldan ayrılabilecekti. O yüzden nişandan sonra hemen nikâh yapıldı. Planlarımıza göre bir sene sonra Almanya'ya gidip tiyatro eğitimi alacaktım. O doktora yapacaktı. Ama evlendik, "Tiyatrodan ayrılacak" dedi ve benim için bitti.
Ben kendi evimde, o kendi evindeydi. Hiçbir birlikteliğimiz olmadı. Boşanma sırasında babam "Bu çocuklar ayrı evlerde yaşadılar, daha sonra kızımın kısmeti çıkarsa evlenmiş görünecek" dedi. Kızlık olayları çok önemli diye rapor almamızı istedi. Ben Adli Tıp'a gittim. Maalesef hepsini yaşadım.
◊Bunlar o yaştaki biri için çok ciddi travmalar değil mi?
Evet öyle. Düşün, apartmanda evcilik oynuyordum. Mahallenin küçük çocuklarını kapı önüne dizer, "Nişanlım gelince haber verin, oyuncaklarımı toplayayım" derdim.Sonra ailenizi affettiniz mi olanlar için?
Amcamlar çok tutucuydu. Babamın aklını çeldiler. Babam bana sordu aslında. Ama çocuk aklıyla daha rahat bir hayatım olacağını düşünerek "İstiyorum" dedim. Tabii yaşım nedeniyle kesinlikle ailenin sorumluluğundaydı. Ben kendi kızım için böyle bir şeye asla izin vermezdim. Çocuk gelinsin düşünsene! Ama o yıllarda her şey farklıydı. Ve bu bende elbette travmalar yarattı.
Yıllardır içinde bulunduğunuz sektörü nasıl anlatırsınız?
Laylaylom iki saat çalıştın, gidip paranı kazandın gibi bir şey yok. Sabahın köründen gece yarılarına kadar çalışmalısın. Özel hayatından fedakârlık ediyorsun.
Hayatınızda nelerden, ne kadar vazgeçtiniz?
İki çocuğumdan birini sette büyüttüm, diğerineyse annem baktı. Film çekmeye gidip döndüğümde çocuğum emeklemeye başlamıştı! Eskiden dışarıya çıkamazdım. Son zamanlarda bunu aştım. Artık pazara da gidiyorum. Pazarcılarla oturup çay içiyorum. Etrafımı sarıyorlar, fotoğraf çektiriyorum.
Oyunculuğu sevmek ve emek vermek.
Yeni nesilden en çok kimleri beğeniyorsunuz?
Aras Bulut İynemli ve Erkan Kolçak Köstendil'i çok beğeniyorum. Kadın oyunculardan; Beren Saat, Bergüzar Korel, Belçim Bilgin, Ezgi Mola, Nurgül Yeşilçay.
Can Yaman gibi kaslarıyla gündem olan jönleri nasıl yorumluyorsunuz peki?
Oyunculuk adına baktığında çok komik geliyor. Kas yapabilirsin tamam, o bir yerde kalsın ama önemli olan oyunculuğun.
İbrahim Tatlıses uzun süre hayat arkadaşınızdı. Şimdi size ne ifade ediyor?
Kızımın babası.
Adam gibi adam. Adamım, hayatta tek geçerim.
Aynı lisede okuyorduk. Bana o zamanlar âşıkmış, bilmiyordum. Sonra ben Şehir Tiyatroları'ndayım diye o da oraya girmiş. O sene ben tiyatrodan ayrılmışım. Bir türlü buluşamadık.
'Bir Daha Umut' diye bir film çektik. "Ne yapıyorsun okul arkadaşım" falan derken o sette büyük bir aşk başladı. Ne yazık ki uzun süremedi. Keşke yaşasaydı. Hem iyi bir oyuncuydu hem de çok iyi bir baba olacağına inanıyordum.
Yılmaz sonraki 18 ay bir çocuk gibi yaşadı. Oysa birkaç gün devam eden ağrılara eğer doğru teşhis konulabilseydi belki bugün yanımızda olacaktı. Hayatta acılarla karşılaşmanın vermiş olduğu bir olgunluk yaşıyorsunuz.
Oğlunuza (Savaş Zafer) hem annelik hem babalık yapmak zor muydu?
Çok. Özellikle oğlum okula başladığı dönemde. Herkesin babası gelirken onunki yoktu. Başka çocuklar babalarıyla oynarken onlara bir bakışları vardı... Bir gün ne hissettiğini sordum, "Hiç 'baba' kelimesini söyleyemediğime üzülüyorum" dedi.
Nerede o eski bayramlar diyenlerdenim. Eskiden bayramlarda tebrik kartları alırdık. Hepsi tek tek yazılır, emek harcanırdı. Şimdi o emek yok, toplu mesajlar atılıyor. Bayramda büyüklerinin yanına gitmek yerine tatile gidiyorlar.